1930’lar Sovyet Ukrayna... 10 yaşındaki Peter’ın babası, devlete ait gizli belgeleri ele geçirdiği için öldürülmüştür. Ancak babası ölmeden önce, bu belgeleri oğlunun kitabının arasına saklamıştır. Diğer yandan oğlan kimsesiz kalınca, görme engelli bir halk ozanı, çocuğu alıp kaçar. Peter, kör adamın gözleri olur, ozan ise Peter’a bakar ve onu iyi bilgi ve ahlak ile büyütür.

Ev hanımı ve iki çocuk annesi olan Lilah Krytsick her zaman bir stand-up komedyeni olabileceğine inanır. Bu konuda bir kariyer yapmayı hedefleyen genç kadın başarılı bir komedyen olan Steven Gold ile tanışır. Gold, Lilah’a komedyenlik konusunda akıl hocalığı yapmayı kabul eder. Ailesinin tüm itirazlarına ve bazı kötü başlangıçlara rağmen çok geçmeden kendisini gıpta ile bakılan bir televizyon reklamı için Steven'la rekabet ederken bulur.

İtalyan sinemasının yaşayan en büyük yönetmeni olan Bernardo Bertolucci'nin birçok eleştirmence beğenilmeyen filmi. Lama Norbu (Ruocheng Ying), Budistlerin ruhani liderlerinin ölmesi üzerine, reernkarnasyon sonucu Buddha'nın ruhunun bir çocuğa geçeceğini düşünüyor. Hindistan'dan bir kız çocuğu, Seattle'dan Amerikalı küçük Jesse (Alex Wiesendanger) ve Katmandu'dan bir çocuğu alıp kutsal Butan şehrine gidiyorlar. Burada gerçek Küçük Buddha'nın kim olduğu anlaşılacak

26 Nisan 1986. Anya ve Piyotr kendi düğünlerinin eğlencesindedir. Küçük Valeri ve Çernobil nükleer santralinde fizikçi olan babası Aleksey bir elma ağacı dikerler. Tam o sırada nükleer santralde bir kaza meydana gelir. Sarı bir yağmur yağar, ağaçlar kırmızıya döner. Piyotr asla geri gelmez. Aleksey ortadan kaybolmayı tercih eder. On yıl sonra, terk edilmiş Pripiat şehri kimsesiz bir alandır ve acayip bir turist mekânına dönüşmüştür. Yaşama dair bir umut var mıdır?

Soylu bir aileden gelen ve başarılı bir avukat olan Newland Archer, ailesinin kendi için uygun bulduğu May Welland ile nişanlanır. Başlangıçta herşey yolunda gitse de işler, May’ın kuzeni Ellen’ın ortaya çıkmasıyla karışır. Boşanma aşamasında olan Ellen’ın avukatlığını üstlenen Newland, zamanla genç kadına aşık olur.

13 yaşındaki Lili, köpeği Hagen’i korumak için elinden geleni yapmaktadır. Ancak onu beslemesine karşı çıkan babası, Hagen’i sokağa atar. Hala masum olan ve sevginin varlığına inanan köpek, sokaklarda çaresizce dolaşmaya başlar. Diğer yandan Lili, köpeğinin başına bir şey gelmeden önce onu bulmak için harekete geçer.

Zengin bir iş adamı ve aristokrat olan Philippe, yamaç paraşütü yaparken geçirdiği kaza sonrası felç olur ve boynundan aşağısını kullanamaz hale gelir. Driss ise hapishaneden henüz yeni çıkmış bir işsizdir. Philippe 7 gün 24 saat boyunca bakımını üstlenmesi için Driss'i evine yatılı yardımcı olarak alınca ikisinin de dünyası değişecektir. Normal şartlar altında hiçbir zaman yan yana gelmeyecek bu ikili iyisiyle kötüsüyle hayatın tadını beraber çıkarmaya başlarlar.

Cephede hemşirelik yapan ve sefil bir hayat süren Neile, bir gün gözlerinin önünde öldüğünü sandığı soylu bir kadın olan Rose’un kimliğini alır ve onun yerine Madame Rose’un okuyucusu olarak bir malikanede işe başlar. Zamanla onun işe alınmasını sağlayan Eléonore’un yeğeni ondan şüphelenmeye başlayınca bu işi kaybetmemek için elinden geleni yapar. Neile’nin söylediği yalanlar beklentilerinin ötesine geçer.

Bir fabrikada yoğun mesai ile çalışan genç bir adam daha fazla bu tempoya ayak uyduramaz ve zamanla bunalıma girer. Yaşadığı bir takım şansız olaylar yüzünden akıl sağlığının yerinde olmadığına karar verilip hastaneye yatırılır. Bir süre sonra hastaneden çıkan adam, elinde tesadüfen bulunan kırmızı bayrak yüzünden bu kez de provakatör zannedilerek hapishaneye gönderilir. Genç adamın hayatını değiştiren tek şey ise tanıştığı kimsesiz bir kız olur.

Deneyimsiz bir göçmen, bir çocuğu evlat edinen çift, bir öğrenci ve sıradan bir adamın ekseninde dönen, 71 sahneden oluşan, sıradışı bir kurgu. Tüm bu insanların hayatı, bankada para çekemediği için silah çeken ve ortalığı ayağa kaldıran bir adamın yol açtığı dehşetin merkezinde kesişir. Her birinin hayatı artık geri dönüşü olmayan bir yola sapmıştır.

1944… Saul, Auschwitz toplama kampında çalışmaya zorlanan Yahudiler'den biridir. Krematoryum bölümünde olan Saul, bir gün yakılmak için kendisine getirilen cesetler arasında oğlunu görür. Oğluna cenaze töreni yapmak isteyen Saul, oğlunun cesedini alıkoyar ve töreni gerçekleştirmek için bir haham bulmaya çalışır.